_AKŞAM | PAZAR | 06 ARALIK 2009, PAZAR
Üsküp´te basketçi damat
_'Dönmeyenler' bu hafta Makedonya'da. Mehmet Taşdiken Üsküp'te
Türk basketbolcusu Cihangir Badem'le Makedonya'nın bir numaralı
voleybolcusu Carka Dimosko'nun evlerine misafir oldu. İşyerlerinde
konuştu ve TRT/TÜRK'te de yayınlanan ilginç hikayelerini AKŞAM Pazar
için kaleme aldı.
Üsküp, mimarisi, kültürü, camileri, külliyeleriyle Türk izlerinin hala yaşadığı bir Balkan şehri... Üsküp şehrini Türkler kurmuş; etrafındaki Türk mahalleleriyle Türk çarşısının 500 yıllık geçmişi var. Uygarlığımızın Balkanlar'daki bu en önemli şehri, yakın dönemde yaşadığı iç savaştan ve yoğun göçlerden sonra bir 'dönüşüm' geçirmiş. Kentin ticaret ve kültür merkezi olan büyük Türk çarşısı, 8-10 yıllık bir süreçte önemini yitirerek maalesef bir yıkıntı bölgesine dönüşmüş. İşte Makedonya'da Türk izlerini sürerken ülkenin önde gelen voleybolcularından Carka Dimoska ile Türk basketbolcu Cihangir Badem'in evlerine konuk oluyoruz. Aşk hikayeleri, Carka'nın Türkiye'ye transfer oynamasıyla başlamış...
Makedonya'nın bir numaralı voleybolcusu güzel Carka, İtalya'da oynarken Galatasaray'a transfer oluyor ve İstanbul'a geliyor. O arada Cihangir de Konya Kombassan'da basket oynuyor.
Buradan sonrasını Cihangir anlatıyor: 'Benim babam İsmet Badem. Televizyoncu ve yazar. Eski milli basketbolcu. O yüzden de bizim kanımızda spor aşkı var. Spor aşkıyla ben beş yaşında basketbol oynamaya başladım, Efes Pilsen'de oynadım. Ondan sonra genç takımda Galatasaray'a geçtim. Galatasaray'dan Fenerbahçe'ye ardından Tuborg'a ve Konya Kombassan'a geçtim. Sonra Yeşilyurt ve Marmaris ile ikinci ligde devam ettim. 1998 yılında maceramız Yeşilyurt'ta başladı. Ben basketbol oynarken hanım da Yeşilyurt'a transfer olmuş orada voleybol oynuyordu. O, Makedonya'nın en iyi oyuncularından olduğu için biraz peşinde koşmak zorunda kaldık! Çok havalıydı. Bir sene kadar bizi peşinde koşturdu.'
Bir yıllık tanışıklıktan sonra Cihangir, Makedonya'nın dillere destan Carka'sına evlenme teklif ediyor. Peki, Carka ne diyor bu işe? 'Geleceksin ve beni annemden, babamdan isteyeceksin.'
Türklerden geçmiş bir gelenekmiş bu. Cihangir şaşırıyor. Ya Carka'nın çevresi nasıl karşılıyor bu beraberliği? Carka biraz kırık bir Türkçe'yle anlatıyor: 'Makedonya'da çok Türk yaşıyor. Türkler, Arnavutlar, Makedonlar karışık ve hiç kimse kimseye 'Sen nesin?; Türk müsün?, Makedon musun?, Arnavut musun?' diye sormuyor. Ama eski Yugoslavya'nın bitip savaşların başladığı dönemde, bir anda ayrım başladı; Müslümanlar, Hıristiyanlar diye. Her şey bir politika oldu ve pek çok insan o oyunun içine girdi. İnsanlardan ve toplumdan bir tepki bekliyordum ama sonuçta bu benim hayatım. Ve ben o yaşa kadar doğru, düzgün bir insan oldum. Kabul edildim burada. Hiçbir kötü hareketim olmadı hayatımda. Bana sormaya başladılar; 'Nasıl olacak' diye. Çünkü beyinlerinde bir şüphesi vardı. 'Bir Müslüman ülkeye gidiyorsun, evlenirsen orada seni kapatacaklar mı' diyorlardı. Çok kişi sordu bunu.'
'Peki, Carka' diyorum; 'Sizinkiler ne dedi bu işe?'
Carka cevaplıyor: 'Çocuğun annesi kapalı mı? Onlar seni isteyecekler mi? Sen Hıristiyansın onlar Müslüman' dediler. Ben onlara Cihangir'i ve ailesini anlattıktan sonra onlar bir şey sormadılar bile. Sen nesin? İnsan. Bence insan olduktan sonra hiç önemli değil. Ne olduğu, hangi dine inanıyor mühim değil. En önemli şey inansın, bir şeye inansın ve içinde kötülük olmasın.'
Bu şehirde Arnavutlar, Makedonlar, Türkler birbirinin dinine, kültürüne alışık. Carka'nın Hıristiyan ailesi bir Müslüman'la evliliğine karşı çıkmamış. Karşı çıksalarmış acaba Carka onları dinler miymiş? 'Babama ve anneme şunu söyledim: 'Ben onu sizinle tanıştırmak istiyorum. Kötü bir şey gördüğünüz zaman da bana söyleyin, ama ayrım yapmayacaksınız.'
NE DÜŞÜNECEKSİN BABA, VER BENİ GİTSİN!
Cihangir'in annesi, babası gidiyorlar Carka'yı istemeye. Carka, Cihangir'e bakarak anlatıyor o günü: 'ådetler aslında yakın. Erkekler geliyorlar, tatlı getirip kız istiyorlar. Ama bizim bir problemimiz var; Cici'nin (Cihangir) annesi, babası tabii ki Türkçe konuşuyorlar. Babası İngilizce, Fransızca biliyor ama benim ailem ne Türkçe ne İngilizce ne Fransızca biliyor. Nasıl anlaşacaklar? Cici'nin babası konuşmaya başladı, tabii ki benim tercüman olmam lazım...'
Cihangir gülerek ekliyor: 'Babamın söylediklerini tercüme edince, kendi kendini istemiş oldu.'
Carka bu kez kahkahayla gülüyor: 'Bayağı komikti! Babama 'götürmeye geldik seni diyorlar' dedim. Zaten biliyordu gerçeği. 'Dur bir düşüneyim' dedi babam. Ya, ne düşüneceksin baba, ver de gideyim' dedim. Bitti olay.'
CİHANGİR'İN 'DÖNMEYEN' OLUŞU
Böylelikle onlar ererler muradına; 2005 yılının haziran ayında İstanbul'da evlenirler, Antalya'ya yerleşirler.
'Eniştem turizmciydi. Sonradan onun zorlamasıyla Üsküp'e yerleşmeye ve turizm ofisi açmaya karar verdik. 2006 Aralık ayından beridir de Üsküp'te yaşamaktayım' diyor Cihangir. O gün bugün, Cihangir de bir 'Dönmeyen' oluyor. 'Turizmci olduğum için çok fazla dolaşma imkanı buluyorum. Hanımla beraber çalışıyoruz. Türkiye'den şimdi daha çok misafirimiz var; 'Elveda Rumeli' dizisinin de etkisiyle buraya gelenler çok oluyor. Yaz aylarında da Bodrum ve Antalya'ya direkt charter uçuşlarımız var. Makedonya'da yaşamak rahat. Kalabalık olmadığı, biraz daha özgür bir ülke olduğu ve insanların birbirine daha fazla saygısı olduğu için rahat yaşıyoruz' diyerek Üsküp'teki yaşamını anlatıyor Cihangir.
Turizm işinde karı-koca ortaklar. Carka, anlaşılan detaylarla ilgileniyor. O da işin koordinasyon ve halkla ilişkiler kısmını götürüyor. Cihangir, sıcak ve sosyal bir mizaca sahip. Çok insan tanıyor. Kendi tabiriyle de 'çok iş bitiriyormuş'. Makedonyalı tanıdıkları bile başları sıkışınca ona geliyorlarmış. O da seviyor insanlara yardımcı olmayı. Bunu söylerken hatta biraz da gururlanıyor.
'Alıştım buralara' diyor. Makedon, Türk birçok arkadaşıyla tanıştırıyor beni.
Carka 'Bütün gün beraberiz' diyor ve ekliyor; 'Bazen benim düşündüğüm oluyor, bazen onun düşündüğü. Makedon olduğum için belki bu toprak insanlarının ne istediğini daha fazla anlıyorum. Cihangir ise, Türkiye'den gelen insanlar neden daha çok hoşlanıyor onu biliyor. Bir turizm acentesi olarak mesela gelen insanlar, ben Makedon olduğum için seviniyorlar. Patronlardan biri Türk olduğu için de onlara güvence oluyor. Türkiye'de tatil yapmak istedikleri zaman da 'Biz geldik, bir şey istiyoruz ve inanıyoruz ki bulacağız. Çünkü burada bir Türk insanı var' diyorlar'.
TÜRKİYE'Yİ ÇOK SEVİYORUM
Üsküp'te farklı kimlikler kendilerini Osmanlı yönetiminde ifade imkanı bulmuş. O bakımdan Makedonyalılar demişler ki: 'Turkski zet, kako met' yani 'Türk damat baldan tatlı'. Yıllar içinde bu bir Makedonya atasözü olmuş. Bu sözü gençler de biliyor; çoğu büyüklerinden duymuş.
Cihangir Badem biraz kendini de destekleyen bu sözü pek sevmiş. 'Üsküp sokaklarında kadın erkek bu sözü bilir' diyor. Hatta Makedon geleneklerinde de Türk izleri açıkça görülebiliyormuş. Çarşı-pazar beni gezdiriyor. Gördüğü her güzel kızın bu sözü bildiğini ispatlamak istiyor, onları konuşturuyor. Bazıları 'evet büyükannelerimizden duyduk bu sözü ama bizim şansımız yok' diyor.
Üsküp'te Türk izleri
Camileri, türbeleri, tekkeleriyle Üsküp, Türk izlerini yaşatıyor. Üsküp büyük şairimiz Yahya Kemal'in de doğum yeridir. Her ne kadar orada Yahya Kemal'den artık bir iz kalmamışsa da buralardan yükselen dualar ve ezan sesleri için söylediği 'Ben Paris'teyken bile hiç münasebeti olmadığı halde kulaklarıma Üsküp'teki ezan seslerinin bir hatıra gibi aksedip beni bir nostalji içinde bıraktığını hissettiğim anlar olmuştur' sözleri edebiyat tarihimizin altın sayfalarında yaşıyor.
MEHMET TAŞDİKEN
_
Üsküp, mimarisi, kültürü, camileri, külliyeleriyle Türk izlerinin hala yaşadığı bir Balkan şehri... Üsküp şehrini Türkler kurmuş; etrafındaki Türk mahalleleriyle Türk çarşısının 500 yıllık geçmişi var. Uygarlığımızın Balkanlar'daki bu en önemli şehri, yakın dönemde yaşadığı iç savaştan ve yoğun göçlerden sonra bir 'dönüşüm' geçirmiş. Kentin ticaret ve kültür merkezi olan büyük Türk çarşısı, 8-10 yıllık bir süreçte önemini yitirerek maalesef bir yıkıntı bölgesine dönüşmüş. İşte Makedonya'da Türk izlerini sürerken ülkenin önde gelen voleybolcularından Carka Dimoska ile Türk basketbolcu Cihangir Badem'in evlerine konuk oluyoruz. Aşk hikayeleri, Carka'nın Türkiye'ye transfer oynamasıyla başlamış...
Makedonya'nın bir numaralı voleybolcusu güzel Carka, İtalya'da oynarken Galatasaray'a transfer oluyor ve İstanbul'a geliyor. O arada Cihangir de Konya Kombassan'da basket oynuyor.
Buradan sonrasını Cihangir anlatıyor: 'Benim babam İsmet Badem. Televizyoncu ve yazar. Eski milli basketbolcu. O yüzden de bizim kanımızda spor aşkı var. Spor aşkıyla ben beş yaşında basketbol oynamaya başladım, Efes Pilsen'de oynadım. Ondan sonra genç takımda Galatasaray'a geçtim. Galatasaray'dan Fenerbahçe'ye ardından Tuborg'a ve Konya Kombassan'a geçtim. Sonra Yeşilyurt ve Marmaris ile ikinci ligde devam ettim. 1998 yılında maceramız Yeşilyurt'ta başladı. Ben basketbol oynarken hanım da Yeşilyurt'a transfer olmuş orada voleybol oynuyordu. O, Makedonya'nın en iyi oyuncularından olduğu için biraz peşinde koşmak zorunda kaldık! Çok havalıydı. Bir sene kadar bizi peşinde koşturdu.'
Bir yıllık tanışıklıktan sonra Cihangir, Makedonya'nın dillere destan Carka'sına evlenme teklif ediyor. Peki, Carka ne diyor bu işe? 'Geleceksin ve beni annemden, babamdan isteyeceksin.'
Türklerden geçmiş bir gelenekmiş bu. Cihangir şaşırıyor. Ya Carka'nın çevresi nasıl karşılıyor bu beraberliği? Carka biraz kırık bir Türkçe'yle anlatıyor: 'Makedonya'da çok Türk yaşıyor. Türkler, Arnavutlar, Makedonlar karışık ve hiç kimse kimseye 'Sen nesin?; Türk müsün?, Makedon musun?, Arnavut musun?' diye sormuyor. Ama eski Yugoslavya'nın bitip savaşların başladığı dönemde, bir anda ayrım başladı; Müslümanlar, Hıristiyanlar diye. Her şey bir politika oldu ve pek çok insan o oyunun içine girdi. İnsanlardan ve toplumdan bir tepki bekliyordum ama sonuçta bu benim hayatım. Ve ben o yaşa kadar doğru, düzgün bir insan oldum. Kabul edildim burada. Hiçbir kötü hareketim olmadı hayatımda. Bana sormaya başladılar; 'Nasıl olacak' diye. Çünkü beyinlerinde bir şüphesi vardı. 'Bir Müslüman ülkeye gidiyorsun, evlenirsen orada seni kapatacaklar mı' diyorlardı. Çok kişi sordu bunu.'
'Peki, Carka' diyorum; 'Sizinkiler ne dedi bu işe?'
Carka cevaplıyor: 'Çocuğun annesi kapalı mı? Onlar seni isteyecekler mi? Sen Hıristiyansın onlar Müslüman' dediler. Ben onlara Cihangir'i ve ailesini anlattıktan sonra onlar bir şey sormadılar bile. Sen nesin? İnsan. Bence insan olduktan sonra hiç önemli değil. Ne olduğu, hangi dine inanıyor mühim değil. En önemli şey inansın, bir şeye inansın ve içinde kötülük olmasın.'
Bu şehirde Arnavutlar, Makedonlar, Türkler birbirinin dinine, kültürüne alışık. Carka'nın Hıristiyan ailesi bir Müslüman'la evliliğine karşı çıkmamış. Karşı çıksalarmış acaba Carka onları dinler miymiş? 'Babama ve anneme şunu söyledim: 'Ben onu sizinle tanıştırmak istiyorum. Kötü bir şey gördüğünüz zaman da bana söyleyin, ama ayrım yapmayacaksınız.'
NE DÜŞÜNECEKSİN BABA, VER BENİ GİTSİN!
Cihangir'in annesi, babası gidiyorlar Carka'yı istemeye. Carka, Cihangir'e bakarak anlatıyor o günü: 'ådetler aslında yakın. Erkekler geliyorlar, tatlı getirip kız istiyorlar. Ama bizim bir problemimiz var; Cici'nin (Cihangir) annesi, babası tabii ki Türkçe konuşuyorlar. Babası İngilizce, Fransızca biliyor ama benim ailem ne Türkçe ne İngilizce ne Fransızca biliyor. Nasıl anlaşacaklar? Cici'nin babası konuşmaya başladı, tabii ki benim tercüman olmam lazım...'
Cihangir gülerek ekliyor: 'Babamın söylediklerini tercüme edince, kendi kendini istemiş oldu.'
Carka bu kez kahkahayla gülüyor: 'Bayağı komikti! Babama 'götürmeye geldik seni diyorlar' dedim. Zaten biliyordu gerçeği. 'Dur bir düşüneyim' dedi babam. Ya, ne düşüneceksin baba, ver de gideyim' dedim. Bitti olay.'
CİHANGİR'İN 'DÖNMEYEN' OLUŞU
Böylelikle onlar ererler muradına; 2005 yılının haziran ayında İstanbul'da evlenirler, Antalya'ya yerleşirler.
'Eniştem turizmciydi. Sonradan onun zorlamasıyla Üsküp'e yerleşmeye ve turizm ofisi açmaya karar verdik. 2006 Aralık ayından beridir de Üsküp'te yaşamaktayım' diyor Cihangir. O gün bugün, Cihangir de bir 'Dönmeyen' oluyor. 'Turizmci olduğum için çok fazla dolaşma imkanı buluyorum. Hanımla beraber çalışıyoruz. Türkiye'den şimdi daha çok misafirimiz var; 'Elveda Rumeli' dizisinin de etkisiyle buraya gelenler çok oluyor. Yaz aylarında da Bodrum ve Antalya'ya direkt charter uçuşlarımız var. Makedonya'da yaşamak rahat. Kalabalık olmadığı, biraz daha özgür bir ülke olduğu ve insanların birbirine daha fazla saygısı olduğu için rahat yaşıyoruz' diyerek Üsküp'teki yaşamını anlatıyor Cihangir.
Turizm işinde karı-koca ortaklar. Carka, anlaşılan detaylarla ilgileniyor. O da işin koordinasyon ve halkla ilişkiler kısmını götürüyor. Cihangir, sıcak ve sosyal bir mizaca sahip. Çok insan tanıyor. Kendi tabiriyle de 'çok iş bitiriyormuş'. Makedonyalı tanıdıkları bile başları sıkışınca ona geliyorlarmış. O da seviyor insanlara yardımcı olmayı. Bunu söylerken hatta biraz da gururlanıyor.
'Alıştım buralara' diyor. Makedon, Türk birçok arkadaşıyla tanıştırıyor beni.
Carka 'Bütün gün beraberiz' diyor ve ekliyor; 'Bazen benim düşündüğüm oluyor, bazen onun düşündüğü. Makedon olduğum için belki bu toprak insanlarının ne istediğini daha fazla anlıyorum. Cihangir ise, Türkiye'den gelen insanlar neden daha çok hoşlanıyor onu biliyor. Bir turizm acentesi olarak mesela gelen insanlar, ben Makedon olduğum için seviniyorlar. Patronlardan biri Türk olduğu için de onlara güvence oluyor. Türkiye'de tatil yapmak istedikleri zaman da 'Biz geldik, bir şey istiyoruz ve inanıyoruz ki bulacağız. Çünkü burada bir Türk insanı var' diyorlar'.
TÜRKİYE'Yİ ÇOK SEVİYORUM
Üsküp'te farklı kimlikler kendilerini Osmanlı yönetiminde ifade imkanı bulmuş. O bakımdan Makedonyalılar demişler ki: 'Turkski zet, kako met' yani 'Türk damat baldan tatlı'. Yıllar içinde bu bir Makedonya atasözü olmuş. Bu sözü gençler de biliyor; çoğu büyüklerinden duymuş.
Cihangir Badem biraz kendini de destekleyen bu sözü pek sevmiş. 'Üsküp sokaklarında kadın erkek bu sözü bilir' diyor. Hatta Makedon geleneklerinde de Türk izleri açıkça görülebiliyormuş. Çarşı-pazar beni gezdiriyor. Gördüğü her güzel kızın bu sözü bildiğini ispatlamak istiyor, onları konuşturuyor. Bazıları 'evet büyükannelerimizden duyduk bu sözü ama bizim şansımız yok' diyor.
Üsküp'te Türk izleri
Camileri, türbeleri, tekkeleriyle Üsküp, Türk izlerini yaşatıyor. Üsküp büyük şairimiz Yahya Kemal'in de doğum yeridir. Her ne kadar orada Yahya Kemal'den artık bir iz kalmamışsa da buralardan yükselen dualar ve ezan sesleri için söylediği 'Ben Paris'teyken bile hiç münasebeti olmadığı halde kulaklarıma Üsküp'teki ezan seslerinin bir hatıra gibi aksedip beni bir nostalji içinde bıraktığını hissettiğim anlar olmuştur' sözleri edebiyat tarihimizin altın sayfalarında yaşıyor.
MEHMET TAŞDİKEN
_