_AKŞAM | CUMARTESI | 18 NİSAN 2009, CUMARTESİ
Berlin film festivali´ni fetheden Film nihayet Türkiye´de
_
59. Berlin Film Festivali'nde büyük ilgi gören Atalay Taşdiken'in ilk filmi 'Mommo-Kız Kardeşim' nihayet gösterime girdi. Üvey anneleri istemediği için dedelerinin yanında kalan Ali ile kardeşi Ayşe'nin yaşamlarından bir kesiti anlatan film gerçek bir hikayeden alınmış.
İnsanoğlunun yeryüzü yuvarlağı üzerinde harcadığı sayılı gün içinde kimilerinin yaşadığı peri masalı, bir diğerinin trajedisi olabiliyor. Tıpkı 59. Berlin Film Festivali'nin Generation/ Genç Kuşak yarışmasında gösterildikten sonra büyük bir ilgi patlaması yaratan, Nürnberg Film Festivali'nde En İyi Film ve Seyirci Ödüllerini alan ve bugün Türkiye'de gösterime giren 'Mommo-Kız Kardeşim' filmi gibi... Babalarının başka bir kadınla evlenerek dedelerinin yanına bıraktığı 11 yaşındaki Ahmet'le 7 yaşındaki Ayşe'nin yaşam mücadelesini yalın ve iç yakıcı bir şekilde anlatan 'Mommo-Kız Kardeşim' yönetmen Atalay Taşdiken'in ilk uzun metrajlı filmi. Taşdiken filmin senaryosunu kendisinin de şahit olduğu gerçek bir hikayeden esinlenerek yazmış. 'Mommo-Kız Kardeşim'in en ilgi çekici yanı ise başrolünde daha önce hiç oyunculuk deneyimi bulunmayan iki çocuğun yer alması. Konya'nın köylerinden birinde yaşarken yolları Taşdiken'le kesişen Elif Bülbül ve Mehmet Bülbül'ün hayatları, son derece trajik bir hikayeyi anlatan bu filme dahil olduktan sonra bir peri masalına dönüşmüş. Yönetmen Atalay Taşdiken'le adı Konya yöresinde çocukları korkutmak için kullanılan bir tür umacıdan gelen filmi 'Mommo'yu, Elif'le Mehmet'i, sinemayı ve hayatı konuştuk.
Mommo sizin duyduğunuz bir hikaye miydi, yoksa yaşayanları tanıyor musunuz?
Anlatılanlar, büyük bir kısmına çocukluğumda tanık olduğum bir öykü. Tabii ki filmin başından sonuna kadar anlatılan hikaye yaşananlarla bire bir örtüşmüyor ama çerçevesi böyle. Öykünün çok daha trajik detayları vardır ama ben bunları anlatmayı uygun görmedim.
Peki, bu iki kahramanın yaşadıklarının film yapılacağından en baştan beri haberleri var mıydı?
Vardı, heyecanla bekliyorlardı. Film bittikten sonra abi bir kaç sefer izlemeyi denedi, izleyemedi. İstanbul Film Festivali'nde 'Mommo'nun Türkiye galasını yaptığımızda ikisi de oradaydı. Zorlandılar ama o atmosfer içinde başından sonuna izlediler.
Film, sanki her sahnesi doğaçlama çekilmiş hissi uyandırıyor. Böyle bir çalışma yaptınız mı?
Seyreden herkesin yaşanmış bir öyküye çok yalın bir kamera tutulmuş ve buna tanık oluyor duygusunu hissetmesini istedim. Ama bunun için doğaçlama kullanmadım.
ÇOCUKLARDAN OLAĞANÜSTÜ İLGİ
Filme Berlin'de özellikle çocuklar çok ilgi göstermiş. Oysa Mommo çocukların hızlı algısına çok da hitap etmeyen bir film...
Aynı şaşkınlığı ilk zamanlar ben de yaşadım. Ama çocukların filmi seveceğine dair ilk işareti gösterimden önce almıştım zaten. Filmin kaba kurgusunu bitirdiğimde müzikleri yapan Erkan Oğur'a verdim. Birkaç gün sonra aradı ve 'Filmi kızlarımla izledim. Büyülendiler, gözlerini alamadılar ve ben onların bu ilgisinden dolayı filmin müziklerini yapmayı kabul ediyorum' dedi. Berlin Film Festivali'nde dünya prömiyerini yaptığımız gün salondaki 1.100 kişinin 700'den fazlası çocuktu. Bittiğinde çılgınca alkışlayıp tezahürat yaptılar. Almanca bilmediğim için anlamadım ama sonra öğrendim; çocuklar 'bir daha' diye bağırıyorlarmış.
Sizce neden bu kadar sevdiler filmi?
Bence, yalınlığı ve kendi safiyetlerini, bire bir gördüler. Hikayedeki çocukları sahici buldular, onların kendilerini kandırmadıklarına inandılar.
Elif'le Mehmet'i nasıl seçtiniz?
Filmin çekileceği köyün yakınında bulunan köylerin ilkokullarını dolaştım. Elif'i ilk gördüğümde zaten Ayşe'nin o olduğunu anlamıştım. Elif adını söyleyemeyecek kadar utangaçtı. Yüzümüze bakarken kızarıyordu. Hikayedeki inandırıcılığın asıl kaynağı da Elif'in o kadar doğal, mahcup, ezik olmasıdır.
Onlarla çalışırken özel bir yöntem izlediniz mi?
Kendilerini monitörde hiç göstermedim. Film çektikleri duygusuna fazla kapılırlarsa yalınlıklarını ve sadeliklerini kaybedeceklerini düşündüm. Onlara filmin hikayesini de anlatmadım. Senaryoyu verdim tabii ama o senaryo tekniği içinde öyküyü algılamaları çok kolay değildi. 'Biz bir oyun oynuyor ve birlikte eğleniyoruz. Bir sürü insan da bunu seyrediyor' duygusunu yaşamalarını istedim.
Oyunculukları settekileri bile ağlatmış galiba...
Elif'in babasını oynayan Mustafa (Uzunyılmaz), setteki ilk karşılıklı sahnelerinden sonra ortadan kayboldu. Çalıştığımız evin karşısındaki dinlenme yerimizde buldum onu. Ağlıyordu...Ne olduğunu sordum, önce konuşamadı. Sonra dedi ki 'Ben bu kızın gözlerine bakamıyorum. Bundan sonraki sahnelerde gözlerine bakmamı isteme. Çok etkileniyorum'. Mustafa ondan sonraki sahnelerde gerçekten Elif'in hiç gözüne bakmadan oynadı. Yılların deneyimli oyuncusu, bunun bir film olduğunu biliyor ama tutamadı kendini.
Çocuklar filmi ilk ne zaman gördüler ve ne tepki verdiler?
Berlin'de gördüler. Elif o dev salonda, dev sinema perdesinde kendini gördüğünde hayret içinde kaldı. Gözleri kocaman açılmıştı. O kadar ezberlemiş ki diyaloglarını, her sahnede dudaklarını kıpırdatarak diyaloglarını tekrar ediyordu.
Bu görkemli ortamın çocukları sonradan kötü etkilemesinden endişe duydunuz mu?
Çok tedirgin oldum. Ama Berlin'de olmalarını doğrusu çok istedim. Yurtdışına gitmek, dillerini bilmedikleri insanların gelip onları yaptığı işten dolayı kutlaması, sarılması çok güzel bir şey.
Oyunculuğa devam etmek istiyorlar mı?
Berlin'de de sordular yeni filmlerde oynamak isteyip istemediklerini. İkisi de heyecanla 'İsteriz' dedi.
Bu filmin yönetmeni olarak izleyicinin Mommo'dan ne hissederek çıkmasını istersiniz?
Her insan filmden kendi dünyasına ait olanı alacak. Ama filmin çıkış noktası şu: Maalesef her insan eşit doğmuyor. Bu hikaye kardeşliğin aslında ne kadar önemli, sonradan edinilemez, var edilemez bir şey olduğunu anlatıyor. Bir de istiyorum ki bu filmi seyreden insanlar hayatın hay huyu içerisinde çevremize bu kadar duyarsız kalmak bizi nereye götürüyor sorgulasınlar. 'Yan sokağımızdaki sahipsiz çocuk yarın ne olacak? Biz bugün onun için ne yapabiliriz?' diye düşünsünler.
Berlin izlenimleri
'Generation / Genç Kuşak' bölümünde 32 yıldır çocukların izleyebileceği filmler yarışıyor. Mommo'yu 3 gösterimde toplam 3.300 kişi izledi ve bunların çoğu çocuktu. Her gösterimin sonunda izdiham yaşandı. Çok enteresan olaylar yaşadık. Mesela bir gösterimin ardından yanıma 45 yaşlarında bir Alman kadın geldi; 'Biliyor musun ben bu yaşıma kadar hiç ağlamadım. Bu film beni hem ağlattı hem de insan olduğumu hatırlattı' dedi. Bir de Berlin'deki ilk gösterimden sonra bir Alman ilkokulunun müdürü ısrarla bizi okuluna davet etti. Ertesi gün yarım saatliğine okullarına gittik. Bir konferans salonu dolusu öğrenci içeri girer girmez bizi çılgınca alkışlamaya başladı. Hazırladıkları hediyeleri verdiler.Sonrasında okulun müdürü bir konuşma yaptı. Filmden aldığı mesajı şöyle izah etti: 'Bu film bizim çocuklarımızın göçmenlere bakışını değiştirecek bir filmdir. Çünkü oradaki iki kahramanın acısını yaşadılar, onlarla empati kurdular ve onların başka bir ülkeyi umut olarak görmesiyle kendilerini bütünleştirdile. Artık onların dünyasını çok daha iyi anlayacaklar'. O müdür Mommo'yla ilgili bütün Alman okullarını kapsayacak bir proje çalışması başlattı. Hikayenin içindeki bazı temalar bağımsız olarak bu projenin içinde yer alacak.
ÖZLEM KÖYOĞLU
59. Berlin Film Festivali'nde büyük ilgi gören Atalay Taşdiken'in ilk filmi 'Mommo-Kız Kardeşim' nihayet gösterime girdi. Üvey anneleri istemediği için dedelerinin yanında kalan Ali ile kardeşi Ayşe'nin yaşamlarından bir kesiti anlatan film gerçek bir hikayeden alınmış.
İnsanoğlunun yeryüzü yuvarlağı üzerinde harcadığı sayılı gün içinde kimilerinin yaşadığı peri masalı, bir diğerinin trajedisi olabiliyor. Tıpkı 59. Berlin Film Festivali'nin Generation/ Genç Kuşak yarışmasında gösterildikten sonra büyük bir ilgi patlaması yaratan, Nürnberg Film Festivali'nde En İyi Film ve Seyirci Ödüllerini alan ve bugün Türkiye'de gösterime giren 'Mommo-Kız Kardeşim' filmi gibi... Babalarının başka bir kadınla evlenerek dedelerinin yanına bıraktığı 11 yaşındaki Ahmet'le 7 yaşındaki Ayşe'nin yaşam mücadelesini yalın ve iç yakıcı bir şekilde anlatan 'Mommo-Kız Kardeşim' yönetmen Atalay Taşdiken'in ilk uzun metrajlı filmi. Taşdiken filmin senaryosunu kendisinin de şahit olduğu gerçek bir hikayeden esinlenerek yazmış. 'Mommo-Kız Kardeşim'in en ilgi çekici yanı ise başrolünde daha önce hiç oyunculuk deneyimi bulunmayan iki çocuğun yer alması. Konya'nın köylerinden birinde yaşarken yolları Taşdiken'le kesişen Elif Bülbül ve Mehmet Bülbül'ün hayatları, son derece trajik bir hikayeyi anlatan bu filme dahil olduktan sonra bir peri masalına dönüşmüş. Yönetmen Atalay Taşdiken'le adı Konya yöresinde çocukları korkutmak için kullanılan bir tür umacıdan gelen filmi 'Mommo'yu, Elif'le Mehmet'i, sinemayı ve hayatı konuştuk.
Mommo sizin duyduğunuz bir hikaye miydi, yoksa yaşayanları tanıyor musunuz?
Anlatılanlar, büyük bir kısmına çocukluğumda tanık olduğum bir öykü. Tabii ki filmin başından sonuna kadar anlatılan hikaye yaşananlarla bire bir örtüşmüyor ama çerçevesi böyle. Öykünün çok daha trajik detayları vardır ama ben bunları anlatmayı uygun görmedim.
Peki, bu iki kahramanın yaşadıklarının film yapılacağından en baştan beri haberleri var mıydı?
Vardı, heyecanla bekliyorlardı. Film bittikten sonra abi bir kaç sefer izlemeyi denedi, izleyemedi. İstanbul Film Festivali'nde 'Mommo'nun Türkiye galasını yaptığımızda ikisi de oradaydı. Zorlandılar ama o atmosfer içinde başından sonuna izlediler.
Film, sanki her sahnesi doğaçlama çekilmiş hissi uyandırıyor. Böyle bir çalışma yaptınız mı?
Seyreden herkesin yaşanmış bir öyküye çok yalın bir kamera tutulmuş ve buna tanık oluyor duygusunu hissetmesini istedim. Ama bunun için doğaçlama kullanmadım.
ÇOCUKLARDAN OLAĞANÜSTÜ İLGİ
Filme Berlin'de özellikle çocuklar çok ilgi göstermiş. Oysa Mommo çocukların hızlı algısına çok da hitap etmeyen bir film...
Aynı şaşkınlığı ilk zamanlar ben de yaşadım. Ama çocukların filmi seveceğine dair ilk işareti gösterimden önce almıştım zaten. Filmin kaba kurgusunu bitirdiğimde müzikleri yapan Erkan Oğur'a verdim. Birkaç gün sonra aradı ve 'Filmi kızlarımla izledim. Büyülendiler, gözlerini alamadılar ve ben onların bu ilgisinden dolayı filmin müziklerini yapmayı kabul ediyorum' dedi. Berlin Film Festivali'nde dünya prömiyerini yaptığımız gün salondaki 1.100 kişinin 700'den fazlası çocuktu. Bittiğinde çılgınca alkışlayıp tezahürat yaptılar. Almanca bilmediğim için anlamadım ama sonra öğrendim; çocuklar 'bir daha' diye bağırıyorlarmış.
Sizce neden bu kadar sevdiler filmi?
Bence, yalınlığı ve kendi safiyetlerini, bire bir gördüler. Hikayedeki çocukları sahici buldular, onların kendilerini kandırmadıklarına inandılar.
Elif'le Mehmet'i nasıl seçtiniz?
Filmin çekileceği köyün yakınında bulunan köylerin ilkokullarını dolaştım. Elif'i ilk gördüğümde zaten Ayşe'nin o olduğunu anlamıştım. Elif adını söyleyemeyecek kadar utangaçtı. Yüzümüze bakarken kızarıyordu. Hikayedeki inandırıcılığın asıl kaynağı da Elif'in o kadar doğal, mahcup, ezik olmasıdır.
Onlarla çalışırken özel bir yöntem izlediniz mi?
Kendilerini monitörde hiç göstermedim. Film çektikleri duygusuna fazla kapılırlarsa yalınlıklarını ve sadeliklerini kaybedeceklerini düşündüm. Onlara filmin hikayesini de anlatmadım. Senaryoyu verdim tabii ama o senaryo tekniği içinde öyküyü algılamaları çok kolay değildi. 'Biz bir oyun oynuyor ve birlikte eğleniyoruz. Bir sürü insan da bunu seyrediyor' duygusunu yaşamalarını istedim.
Oyunculukları settekileri bile ağlatmış galiba...
Elif'in babasını oynayan Mustafa (Uzunyılmaz), setteki ilk karşılıklı sahnelerinden sonra ortadan kayboldu. Çalıştığımız evin karşısındaki dinlenme yerimizde buldum onu. Ağlıyordu...Ne olduğunu sordum, önce konuşamadı. Sonra dedi ki 'Ben bu kızın gözlerine bakamıyorum. Bundan sonraki sahnelerde gözlerine bakmamı isteme. Çok etkileniyorum'. Mustafa ondan sonraki sahnelerde gerçekten Elif'in hiç gözüne bakmadan oynadı. Yılların deneyimli oyuncusu, bunun bir film olduğunu biliyor ama tutamadı kendini.
Çocuklar filmi ilk ne zaman gördüler ve ne tepki verdiler?
Berlin'de gördüler. Elif o dev salonda, dev sinema perdesinde kendini gördüğünde hayret içinde kaldı. Gözleri kocaman açılmıştı. O kadar ezberlemiş ki diyaloglarını, her sahnede dudaklarını kıpırdatarak diyaloglarını tekrar ediyordu.
Bu görkemli ortamın çocukları sonradan kötü etkilemesinden endişe duydunuz mu?
Çok tedirgin oldum. Ama Berlin'de olmalarını doğrusu çok istedim. Yurtdışına gitmek, dillerini bilmedikleri insanların gelip onları yaptığı işten dolayı kutlaması, sarılması çok güzel bir şey.
Oyunculuğa devam etmek istiyorlar mı?
Berlin'de de sordular yeni filmlerde oynamak isteyip istemediklerini. İkisi de heyecanla 'İsteriz' dedi.
Bu filmin yönetmeni olarak izleyicinin Mommo'dan ne hissederek çıkmasını istersiniz?
Her insan filmden kendi dünyasına ait olanı alacak. Ama filmin çıkış noktası şu: Maalesef her insan eşit doğmuyor. Bu hikaye kardeşliğin aslında ne kadar önemli, sonradan edinilemez, var edilemez bir şey olduğunu anlatıyor. Bir de istiyorum ki bu filmi seyreden insanlar hayatın hay huyu içerisinde çevremize bu kadar duyarsız kalmak bizi nereye götürüyor sorgulasınlar. 'Yan sokağımızdaki sahipsiz çocuk yarın ne olacak? Biz bugün onun için ne yapabiliriz?' diye düşünsünler.
Berlin izlenimleri
'Generation / Genç Kuşak' bölümünde 32 yıldır çocukların izleyebileceği filmler yarışıyor. Mommo'yu 3 gösterimde toplam 3.300 kişi izledi ve bunların çoğu çocuktu. Her gösterimin sonunda izdiham yaşandı. Çok enteresan olaylar yaşadık. Mesela bir gösterimin ardından yanıma 45 yaşlarında bir Alman kadın geldi; 'Biliyor musun ben bu yaşıma kadar hiç ağlamadım. Bu film beni hem ağlattı hem de insan olduğumu hatırlattı' dedi. Bir de Berlin'deki ilk gösterimden sonra bir Alman ilkokulunun müdürü ısrarla bizi okuluna davet etti. Ertesi gün yarım saatliğine okullarına gittik. Bir konferans salonu dolusu öğrenci içeri girer girmez bizi çılgınca alkışlamaya başladı. Hazırladıkları hediyeleri verdiler.Sonrasında okulun müdürü bir konuşma yaptı. Filmden aldığı mesajı şöyle izah etti: 'Bu film bizim çocuklarımızın göçmenlere bakışını değiştirecek bir filmdir. Çünkü oradaki iki kahramanın acısını yaşadılar, onlarla empati kurdular ve onların başka bir ülkeyi umut olarak görmesiyle kendilerini bütünleştirdile. Artık onların dünyasını çok daha iyi anlayacaklar'. O müdür Mommo'yla ilgili bütün Alman okullarını kapsayacak bir proje çalışması başlattı. Hikayenin içindeki bazı temalar bağımsız olarak bu projenin içinde yer alacak.
ÖZLEM KÖYOĞLU