Mehmet Taşdiken
  • Anasayfa
  • Projeler
    • Sonsuz Şükran Köyü
    • Anadolu´ya Şükran Buluşmaları
    • Fransız Sokağı
    • Old City Basmane
    • Carşamba Bulusmaları
  • Fransız Sokağı
  • Afitaş
  • Televizyon ve Film Işleri
    • Aşk ağlatır (2013)
    • Dönmeyenler (Belgesel)
    • Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (Dizi)
    • Bizim Eller (Sinema Filmi)
    • Yuva (Dizi)
    • 5 Numaralı Kamp (Dizi)
    • Yurdumda ölmek istiyorum (Sinema Filmi/Dizi)
    • Türkistan Işığı
  • Yazili Eserleri
    • Berduş Düşünceler
    • köşe yazıları
    • Han Buyruğu
    • Itri
    • Beş Çayı
    • Bir Sevdadır Çobanlık
  • Iletişim
  • linkler
_AKŞAM | PAZAR | 27 ARALIK 2009, PAZAR

Tek arzum Türk Pasaportu

_Safiye Zandaratze, Batum'da yaşıyor ve 70'li yaşlarını sürüyor. Babası, o henüz dört aylıkken Stalin'den kaçıp Türkiye'ye gelmiş. Annesi tekrar evlenince babaannesi tarafından yetiştirilmiş. Tek isteği ise, ata toprakları Türkiye'den bir pasaport almak...
'Dönmeyenler' dizisi TRT/TÜRK'te yayınlanan Mehmet Taşdiken, bu hafta Batum izlenimlerini AKŞAM PAZAR için kaleme aldı...
Bu hüzünlü hikayeyi bana Batum'da Başkonsolosluk yapmış dostum Şevki Mütevellioğlu anlattı. Sonra atladım Gürcistan'a gittim. Bugün 70'li yaşlardaki Safiye Zandaratze'yi buldum. O hala geçmiş zaman labirentlerinde yaşıyordu. Bir ömür boyu kendisinden haber almayı umduğu ama ancak ölümüne yakın yıllarda tanıyabildiği babası; hayatı boyunca bir idol olarak hayranlık duygularıyla benimsediği ve çocukluğunu yanında geçirdiği babaannesi; çocuk yaşında onu bırakıp gittiği için asla affedemediği annesi ve anıları geçmişte kalan öteki yakınlarıyla adeta bir 'ölüler evi'nde yaşıyordu. Yüreğinin derinlerinde acıları hala canını acıtan hatıralarla... Üç kuşaklık bir yakın tarih dramı; hatta bir roman. Seyredildiğinde 'bu kadarı da olur mu?' dedirtecek bir film.

BABASI, O DÖRT AYLIKKEN KAÇMIŞ
O, pek çok talihsiz çağdaşı gibi, savaşlar döneminin çocuğu. Savaşlar ve felaketler...
Yaşadıkları köy Çoruh'un Karadeniz ile buluştuğu koyda. Yemyeşil tepelerin altında altın sarısı renkte hüzünlü bir gurup. Babasının Türkiye'ye kaçışını hiç hatırlamıyor. Sürekli bir felaket havasını çağrıştıran bu bulutlu Batum göklerinin altında Safiye Hanım dört aylıkmış o zaman. Bir gün pek çok erkek gibi yedi kardeşi birden Stalin'in askerleri tarafından alınıp götürülmüş. Götürüldükleri 1938'den beri, o gün bu gündür kimse bir haber almamış. Onların mezarları bile yokmuş. Babası canını kurtarmak için o gün Maho Dağları'nın ardından Türkiye'ye kaçmış. Bir daha Batum'a hiç dönememiş. Kızının derinleşen hasretiyle meğer dağları aşarak bazı geceler köyün tepelerine kadar gelebilmiş. Geldiği anlaşılsın diye, bir işaret olarak eve gelen suyu yukarıdan kesiyormuş. Son gelişinde ise, köyün tamamen boşaldığını, sürgün edildiklerini öğrenmiş. Karşılıklı ümitler kesilmiş, herkes birbirinin hasretini kalbine gömerek kendi yoluna gitmiş. 

ADETA ACILI BİR FİLM TRETMANI
2. Dünya Savaşı'nın bitimiyle Stalin, Kırım'ı 1944 Mayısı'nda, bir gecede boşaltır. Ekimde de, Batum ve sahillerinde yaşayan Türkler sürülürler. Bu sürgün, Rize'ye kaçmış babası Ahmet ile olan mesafeyi de açar. Türkiye'ye yerleşen baba, orada başka bir kadınla evlenmiştir ve yıllarca birbirlerinden haber almayacaklardır artık. Babaannesi, bu arada mahkemede yargılanır. Komşuları olan bazı Türkler de yalancı şahitlik ederler. Çocuk Safiye'nin zihninde kalmış en acılı ihanet hatıralarından biridir bu. 'Mısırlarını da topladı, yığdı yoldaş Hakim' der komşusunun kocası. 'Oğlunu kaçırdı, şimdi mısırlarını satıp kendisi de kaçacak Türkiye'ye.'
Babaanne, oğlunu Türkiye'ye kaçırmaktan        12 yıla mahkum olur. Tutuklanıp, Taşkent Hapishanesi'ne yollandığında, Ayşe nine 70 yaşını geçmiştir. Bütün o yıllar boyunca, babasından sonra, çok sevdiği babaannesinden de ayrı kalmıştır artık Safiye Hanım. Hala babaannesi, onun gözünde insanüstü, yarı tanrı bir varlıktır. Hapishanede kimseden beş kuruş yardım almadan, çorap yaparak, yemek dağıtarak kendi harçlığını çıkardığı gibi, tahliye olduğunda, herkese bir dolu hediye ve cebinde koyunlar kesip, ziyafetler düzenleyecek kadar da parayla dönmüştür. Safiye Hanım, onun adını anarken halinden anlaşılıyor ki, o hala ölmüş babaannesiyle yaşıyor... Onun hatırasıyla, onun ruhuyla, onunla ve onun zamanında...
'Tavuklara bakıyordu Kırgızistan'da. İşi buydu' diyor Safiye Hanım; 'Kuşları da beslerdi. Neredeyse onları teker teker tanırdı.'
Ölümü de farklı oluyor babaannenin. Cenazesi hani kuşdili bilen Hz. Süleyman'ınkine benziyor. Onun musallası da, kuşların buluşma, ağlaşma mekanı oluyor. Camiye giriyorlar. Kendilerini caminin camlarına vuruyorlar. Cenaze kalkana kadar yaslarını, insanoğluna bir mesaj olsun diye, varlık alemine ve tüm varidata alenen gösteriyorlar.

ANNESİNE KIRGINLIĞI
Annesine gelince...
Hayır, adını bile anmak istemiyor. 'Kırgın değilim ona' diyor. Ama bunu dili diyor. Öyle bir vurguyla diyor ki siz 'ona öyle kırgınım ki anlatamam' diye anlıyorsunuz bu hal dilini. Nasıl derin bir yara izi gibi olmuş annesi yüreğinde!
'Ben 12'yi bitirmiş, 13'e girmiştim' diyor. Annem evleneceğini söyledi. Kıskandım, neler ettim ama beni kim dinledi ki? 'Evlenme' dedim anneme. Ağladı, koynunda yattım. Bana çok zor geldi... 'Baban artık yok Safiye. O öldü' dedi. Sonra beni birine hizmetkar verdi. Babaannem bunu duyunca geldi, aldı beni. 'Ben ne yersem, sen de onu yersin. Ben nerede yatarsam, sen de orada yatarsın' dedi.
Bunları Safiye Hanım, kocası Şükrü Bey ile pazar alışverişinde anlatıyor. Balık alıyorlar; alabalık. Bu pazara, iki katlı evlerinin bahçesinden topladıklarını o da getiriyormuş zaman zaman.
Safiye Hanım'ın çok sevdiği gelini, alabalığın yanında biber dolması, lahana sarması da hazırlıyor. Mantı, mısır ekmeği... 1963 yılında         19 yıllık sürgün hayatından sonra Batum'a döndüklerinde, eski evlerini, bahçelerini, arazilerini geri alamamışlar. Sürüldükleri yıllarda, özel mülkiyet hakkı devam ettiğinden, dönünce eski yerlerini kendilerine vereceklerini sanmışlar. Hayır, vermemişler... Önceleri pamuk tarlalarında çalışırken, Batum'da çay işi vermişler ve çay bahçelerinin kenarındaki bu araziyi de... Burası bir Müslüman mahallesi olarak kurulmuş. Şimdi burada 22 hane var. Zaten inşaat ustası olan Şükrü Bey, kendi evlerini yapmış. Büyük oğlu İstanbul'dan iş teklifi almış. 18 yıldır İstanbul'daymış. Diğer Murat, Batum Havaalanı'nda bir Türk firmasında çalışıyor. İki kızı, ağabeyinin yanında, İstanbul'da üniversite okuyor. Ahmet ise, Batum'da Türk kolejinde burslu okuyor. Safiye Hanım, iki oğlundan ve gelinlerinden çok memnun. Büyük oğlunun yardımıyla ayakta duruyorlarmış. Ailesine düşkün, hakiki bir insan evladıymış o.
Şimdi Safiye Hanım'ın tek bir hayali var: Bir Türk pasaportu istiyor. Babası kaçıp gittiği ata topraklarında Türk pasaportuyla defnedilmiş. Babaannesi başka pasaport almadan 116 yıl taşıdığı Türk pasaportuyla gömülmüş. İşte acılarla dolu bir hayattan son söz: 'Tek arzum bir Türk pasaportu'.

Ayşe köyün imamına 'Seni kaçıracağım' diyor
Batum'un yağmur bulutları gibi, aileyi Rize'den Batum'a, gerçek bir aşk hikayesinin ardından sürükleyen babaanne... Safiye Hanım, 'Babaannem güzel, insanın gözüne giren bir kızdı' diyerek babaannesinin hikayesini anlatıyor: 'Dedem bir Rize köyünde imam. Babaannem onu çok seviyor. Bir gün imamın yolunu kesiyor ve 'ben seni seviyorum' diyor. Dedem utanmış; 'Olur mu öyle şey' demiş. Babaannem babasına gitmiş; 'Ben Çerkez Hüseyin'i seviyorum' diyerek. Babası sinirlenmiş, 'Seni keserim' demiş. Babaannem 'Kesersen kes' diyerek camiye, dedemin yanına varmış. Öğle namazından çıkarlarken babaannem dedeme 'Ben seni alıp kaçacağım' demiş. Hüseyin dedem, babamdan korkuyormuş, 'nereye, nasıl' diye sormuş. 'Gürcistan'a' demiş büyükannem.
Kaçış o kaçış... İkisi, dağlardan nasıl kaçtılar bilmem. Gelip Maho'daki o yeri almışlar.'
Safiye Hanım'ın dedesi Hüseyin Hoca, Batum'un ünlü Orta Camii'nde yıllarca müezzinlik ediyor. Gürcü, Türk, tüm Müslümanlar onu çok seviyor. Komünizmin buralara yerleşme döneminde, hedef haline geliyor. Kendi canını kurtarmak için Türkiye'den buralara kaçarken, talihin tecellisi olarak tam yedi oğlunu buraya gelmiş olmaktan dolayı kurban veriyor. Sekizincisini ise,                Türkiye'ye kaçtıktan sonra bir daha görmesi kısmet olmuyor.

MEHMET TAŞDİKEN

Web: LaqueLaque