30.08.2001
_İnsan fırınları
_Hepimiz merakla bekliyoruz: Katil kim?
Toplumun bu merak açlığını iyi bilen polis, ana yemek öncesi bir ara
mönü sunuyor. Polisin muradı şu: Sofrada sabırsızlıkla bekleyenler,
'garson'a çatmasın, 'müessese'ye hiddetlenmesin!
Sonra bütün gazeteler, televizyonlar kurtlar sofrasına meze olmuş
daha 13 aşındaki bir çocuğu, bütün ailesiyle birlikte arenaya atıyorlar.
Basının muradı da şu: Yetmiş iki kısım tekmili birden, kanlı,
bıçaklı bir tefrika. Heyecan dorukta. Her gün, her saat 'son dakika'
bombası lazım. Yüksek ateşi söndürmemek için eline ne geçerse fırlat
alevlerin ortasına. Bir taraftan tinerci melodramlarıyla, bu çocuklara
acındır, duygu istismarı yap, bir taraftan da tinerci'liği bir iğrenç ve
tehlikeli yafta olarak kullan. Yerine göre. Düğünde oyna, mihrapta
ağla.
Yanında rehineler bulunan bir teröristi etkisiz hale getirmek için yaylım ateşi açmaktan ne farkı var bunun? Aynı üslupla, polis kaynaklı olduğu bazı yerlerde yazılan yeni bir bilgi, yeni bir ipucu üzerine yeni bir katil üretildi. Herkes o kadar emin ki, iri puntolarla manşetlerde, 'son dakika' haberlerinde: 'İşte katil!' "İşadamı Garih'in, son afla cezaevinden çıkan Yener Yermez adlı erin kurbanı olduğu ortaya çıktı." İfade bu: Ortaya çıktı. Yani 'vurun abalıya.'
Yani 'toplumsal isterinin kükreyişi' ve bir 'linç üslubu'. Belki beklenen katil, bu kişi. Ama belki. Çok az bir istisnası dışında, gazeteler, televizyonlar bu tür yaklaşımı ve üslubu yıllardır kullanıyorlar. Bırakın uzak geçmişleri, daha üç gün önce hayatını kararttıkları bir çocuk için yazdıkları ifadelerden bile ders almıyorlar, ibret çıkarmıyorlar. Radikal, çoğu kere yaptığı gibi bir ihtiyat koyuyor, bir uyarı getiriyor ve işin en önemli yanıyla birleştirerek veriyor haberi: 'Yine insan avı' diyor. Bu ülkede Hitler'in Almanya'da kurduğu fırınlardan daha büyük, daha korkunç insan fırınları var. Açın gazeteleri, oturun televizyonların karşısına, her gün onlarca, yüzlerce insanın itibarlarıyla ve tüm istikballeriyle, hatta çoluk çocuğuyla bu fırınlarda diri diri yakıldığını göreceksiniz. Ateşi karşısında yanarken, kimse bu talihsiz memlekette yüksek değerler yetişmesini, örnek ve büyük dahilerin çıkmasını, insanlık adına ibretli vakalar yaşanmasını beklemesin. İnsanlar arenalarda aslanlara parçalatılırken, halk da inanılmaz bir seyirci coşkusuyla kendinden geçerek tezahüratlarına devam ediyor. Sadizmin toplumsal bir paranoyaya dönüşmesine kimse ses çıkarmıyor.
Öyle anlaşılıyor ki, tenha ve kimsenin görmeyeceği bir mezarlık köşesinde yakalasa, bu toplumun bir yarısı, diğer yarısını gözünü kırpmadan 'şişleyecek' bir nefret ve kin deryasıyla dolu. Şimdi yapılması gereken 13 yaşındaki F. N.'nin itibarını iade etmek, babasına yeni bir iş kazandırmak için kampanya açmak, basın olarak, polis olarak özür dilemek ve insanlığın soyut bir belirsizlik değil, tek tek insanlardan oluştuğunu anlatacak bir başlangıç yapmaktır. İnsan hakları, insan hakları diye yeri geldikçe yazıp durduğunuz konuda buyrun size bir uygulama fırsatı! Kendi elinizle umursamadan yıktığınızı, kendinizin onarmasıdır insan hakları. Bu kavram, sadece yasalar karşısında kazanılmış özgürlükeri mi, yoksa aynı zamanda toplumsal bir ölçüyü, bir etiği ve ilişkilerde derin bir duyarlığı da mı ifade eder?
Başımızı ellerimizin arasına alma zamanı geçmedi mi?
Yanında rehineler bulunan bir teröristi etkisiz hale getirmek için yaylım ateşi açmaktan ne farkı var bunun? Aynı üslupla, polis kaynaklı olduğu bazı yerlerde yazılan yeni bir bilgi, yeni bir ipucu üzerine yeni bir katil üretildi. Herkes o kadar emin ki, iri puntolarla manşetlerde, 'son dakika' haberlerinde: 'İşte katil!' "İşadamı Garih'in, son afla cezaevinden çıkan Yener Yermez adlı erin kurbanı olduğu ortaya çıktı." İfade bu: Ortaya çıktı. Yani 'vurun abalıya.'
Yani 'toplumsal isterinin kükreyişi' ve bir 'linç üslubu'. Belki beklenen katil, bu kişi. Ama belki. Çok az bir istisnası dışında, gazeteler, televizyonlar bu tür yaklaşımı ve üslubu yıllardır kullanıyorlar. Bırakın uzak geçmişleri, daha üç gün önce hayatını kararttıkları bir çocuk için yazdıkları ifadelerden bile ders almıyorlar, ibret çıkarmıyorlar. Radikal, çoğu kere yaptığı gibi bir ihtiyat koyuyor, bir uyarı getiriyor ve işin en önemli yanıyla birleştirerek veriyor haberi: 'Yine insan avı' diyor. Bu ülkede Hitler'in Almanya'da kurduğu fırınlardan daha büyük, daha korkunç insan fırınları var. Açın gazeteleri, oturun televizyonların karşısına, her gün onlarca, yüzlerce insanın itibarlarıyla ve tüm istikballeriyle, hatta çoluk çocuğuyla bu fırınlarda diri diri yakıldığını göreceksiniz. Ateşi karşısında yanarken, kimse bu talihsiz memlekette yüksek değerler yetişmesini, örnek ve büyük dahilerin çıkmasını, insanlık adına ibretli vakalar yaşanmasını beklemesin. İnsanlar arenalarda aslanlara parçalatılırken, halk da inanılmaz bir seyirci coşkusuyla kendinden geçerek tezahüratlarına devam ediyor. Sadizmin toplumsal bir paranoyaya dönüşmesine kimse ses çıkarmıyor.
Öyle anlaşılıyor ki, tenha ve kimsenin görmeyeceği bir mezarlık köşesinde yakalasa, bu toplumun bir yarısı, diğer yarısını gözünü kırpmadan 'şişleyecek' bir nefret ve kin deryasıyla dolu. Şimdi yapılması gereken 13 yaşındaki F. N.'nin itibarını iade etmek, babasına yeni bir iş kazandırmak için kampanya açmak, basın olarak, polis olarak özür dilemek ve insanlığın soyut bir belirsizlik değil, tek tek insanlardan oluştuğunu anlatacak bir başlangıç yapmaktır. İnsan hakları, insan hakları diye yeri geldikçe yazıp durduğunuz konuda buyrun size bir uygulama fırsatı! Kendi elinizle umursamadan yıktığınızı, kendinizin onarmasıdır insan hakları. Bu kavram, sadece yasalar karşısında kazanılmış özgürlükeri mi, yoksa aynı zamanda toplumsal bir ölçüyü, bir etiği ve ilişkilerde derin bir duyarlığı da mı ifade eder?
Başımızı ellerimizin arasına alma zamanı geçmedi mi?