_07/06/2001
_Bir öncü çalışma
_'Sultans
of the Dance'. İngilizce bir isim. Yapımcısı Yalçın Çevikel "İhracat
ürünü" diyor. Yani dış piyasa için hazırlanmış. Özenli, kaliteli bir
eser.
"Ama" diyor, "kendi pazarında tutmayan bir işin dışarıda hiç şansı olmaz."
Beklenenden fazla ilgi görmüş. Kendi pazarında tutmuş. İki ayın biletleri satılmış. Başka kentlerden otobüsler tutarak, görmeye gelenler oluyormuş.
"Salona bir, bir buçuk saat önce geliyor insanlar. İlk defa bu kadar telefon, faks ve
e-mail alıyoruz. Görüşlerini söylüyorlar. İlgi çok yüksek. Bundan da anlaşılıyor ki, halk benimsedi."
Projenin sahibi Yalçın Çevikel'in anlattığına göre eylül-ekim aylarından itibaren de Kanada'dan başlamak üzere gösteriyi yabancı salonlara taşıyacaklarmış.
Yalçın bey, "Dışarıda göreceği ilgi tamamen pazarlama tekniklerine bağlı. Kanada'da tutarsa, Broadway'de kalış süremiz uzar. Orada uzun kalmamız, diğer tüm piyasalarda yüksek talep yaratır" diyor.
Bu, kendi kültürümüze dayalı, evrensel ölçülerde ilk büyük yapım. Türk folklorundaki üç bin figür kullanılmış. Üstelik tamamı da değil bu. Kalanları için de ayrı gösteriler hazırlamayı düşünüyorlarmış.
Görünce anlıyorsunuz ki, folklorumuz bir hazinedir. Engin ve zengin bir hazine.
Böyle bir birleştirme ve yorumlama insanlarda heyecan yaratıyor. Kendi kültür değerlerinin çağdaş bir formda sunumu, kendilerine olan güveni artıyor. Hem de her alanda bütünüyle kaybetmeye başladıkları bir dönemde. Salonda yer yer ulusal ama uygar bir coşkunun patladığını görüyorsunuz. Bir patlama. Bir coşku, heyecan, belki de güven patlaması.
Çağdaşlıkla yerliliğin uyumu, insanların özleyip de ifade edemediği açık bir yargı olarak beliriyor. Bu muhteşem birleşim heyecan yaratıyor.
Bu folklorun içinde, büyük coğrafyaların, derin tarihlerin, kimi bütünüyle kaybolmuş, kimi yaşamakta olan yüzlerce halkın, izleri var.
Türk folkloru dediğimiz, büyük bir karışımdır. Doğuşundan itibaren çağdaş sayılabilecek bir birleşimdir. Mezopotamya'dan, Orta Asya'ya kadar imparatorluk coğrafyasının, Kürtlerden, Sümerlere kadar da tüm halkların kültüründen izler var onda.
Yabancılar üzerinde kültürümüzle ilgili
çok olumlu izlenimler bırakacak bu eseri, onlardan önce bizim görmemiz ve düşünmemiz gerekiyormuş.
Bu çalışma açıkça gösteriyor ki, dünyanın en zengin folklorlarından birine sahibiz.
Halkın yaşama sevincini, ortak coşkusunu anlatır oyunlar. Barışı ve dayanışmayı geliştirir. Ritmik el-kol figürlerinden ibaret değildir. Altında dünyaya bakışta derin bir kültür taşır.
Yapımcıların da kabul ettiği gibi 'Sultan of the Dance', bir başlangıç. Bir öncü çalışma. Kültür ve sanatla ilgili ülkemizde azımsanmayacak sayıda insanların olduğunu da gösteriyor.
Bu örnek iyi bir yol açacaktır. Cesaret uyandırmıştır.
Estetik ve teknik anlamda eleştiriler yapılabilir. Ben bunlardan birkaçını söyledim. Ancak gördüğüm kadarıyla üzerinde çalışmaya devam ediyorlar. Ve daha mükemmel hale getirmek için bir taraftan sürekli yenilikler yapıyorlar.
Amerikan kültürünün simgesi haline gelmiş Disney gibi bizim de bu alanda kurumlara, sembollere ihtiyacımız var. Çağdaş formlarda yapılacak çalışmalar insanımızın da kendine güvenini artıracaktır.
Öncü, kalıcı, her büyük çalışmanın desteklenmesi ve bu alanda emek harcayanların yüreklendirilmesi gerekir.
Yalçın Çevikel'i, koreografisini yapan Mustafa Erdoğan'ı ve emeği geçen herkesi kutlamak lazım.
"Ama" diyor, "kendi pazarında tutmayan bir işin dışarıda hiç şansı olmaz."
Beklenenden fazla ilgi görmüş. Kendi pazarında tutmuş. İki ayın biletleri satılmış. Başka kentlerden otobüsler tutarak, görmeye gelenler oluyormuş.
"Salona bir, bir buçuk saat önce geliyor insanlar. İlk defa bu kadar telefon, faks ve
e-mail alıyoruz. Görüşlerini söylüyorlar. İlgi çok yüksek. Bundan da anlaşılıyor ki, halk benimsedi."
Projenin sahibi Yalçın Çevikel'in anlattığına göre eylül-ekim aylarından itibaren de Kanada'dan başlamak üzere gösteriyi yabancı salonlara taşıyacaklarmış.
Yalçın bey, "Dışarıda göreceği ilgi tamamen pazarlama tekniklerine bağlı. Kanada'da tutarsa, Broadway'de kalış süremiz uzar. Orada uzun kalmamız, diğer tüm piyasalarda yüksek talep yaratır" diyor.
Bu, kendi kültürümüze dayalı, evrensel ölçülerde ilk büyük yapım. Türk folklorundaki üç bin figür kullanılmış. Üstelik tamamı da değil bu. Kalanları için de ayrı gösteriler hazırlamayı düşünüyorlarmış.
Görünce anlıyorsunuz ki, folklorumuz bir hazinedir. Engin ve zengin bir hazine.
Böyle bir birleştirme ve yorumlama insanlarda heyecan yaratıyor. Kendi kültür değerlerinin çağdaş bir formda sunumu, kendilerine olan güveni artıyor. Hem de her alanda bütünüyle kaybetmeye başladıkları bir dönemde. Salonda yer yer ulusal ama uygar bir coşkunun patladığını görüyorsunuz. Bir patlama. Bir coşku, heyecan, belki de güven patlaması.
Çağdaşlıkla yerliliğin uyumu, insanların özleyip de ifade edemediği açık bir yargı olarak beliriyor. Bu muhteşem birleşim heyecan yaratıyor.
Bu folklorun içinde, büyük coğrafyaların, derin tarihlerin, kimi bütünüyle kaybolmuş, kimi yaşamakta olan yüzlerce halkın, izleri var.
Türk folkloru dediğimiz, büyük bir karışımdır. Doğuşundan itibaren çağdaş sayılabilecek bir birleşimdir. Mezopotamya'dan, Orta Asya'ya kadar imparatorluk coğrafyasının, Kürtlerden, Sümerlere kadar da tüm halkların kültüründen izler var onda.
Yabancılar üzerinde kültürümüzle ilgili
çok olumlu izlenimler bırakacak bu eseri, onlardan önce bizim görmemiz ve düşünmemiz gerekiyormuş.
Bu çalışma açıkça gösteriyor ki, dünyanın en zengin folklorlarından birine sahibiz.
Halkın yaşama sevincini, ortak coşkusunu anlatır oyunlar. Barışı ve dayanışmayı geliştirir. Ritmik el-kol figürlerinden ibaret değildir. Altında dünyaya bakışta derin bir kültür taşır.
Yapımcıların da kabul ettiği gibi 'Sultan of the Dance', bir başlangıç. Bir öncü çalışma. Kültür ve sanatla ilgili ülkemizde azımsanmayacak sayıda insanların olduğunu da gösteriyor.
Bu örnek iyi bir yol açacaktır. Cesaret uyandırmıştır.
Estetik ve teknik anlamda eleştiriler yapılabilir. Ben bunlardan birkaçını söyledim. Ancak gördüğüm kadarıyla üzerinde çalışmaya devam ediyorlar. Ve daha mükemmel hale getirmek için bir taraftan sürekli yenilikler yapıyorlar.
Amerikan kültürünün simgesi haline gelmiş Disney gibi bizim de bu alanda kurumlara, sembollere ihtiyacımız var. Çağdaş formlarda yapılacak çalışmalar insanımızın da kendine güvenini artıracaktır.
Öncü, kalıcı, her büyük çalışmanın desteklenmesi ve bu alanda emek harcayanların yüreklendirilmesi gerekir.
Yalçın Çevikel'i, koreografisini yapan Mustafa Erdoğan'ı ve emeği geçen herkesi kutlamak lazım.