_13/09/2001
_Yıkılan gökdelenler mi?
_Bütün
dünyanın gözleri önünde sadece Amerikan tarihinin değil, terörizm
tarihinin de en büyük saldırısı gerçekleşiyor. Arka arkaya saldırılar.
Dünya Ticaret Merkezi'nde canlı yayında dördüncü patlama.
Washington'da bütün hükümet binaları boşaltılıyor. Amerika'da bütün
uçuşlar durduruluyor. Manhattan'da şehri terk edin anonsları.
Televizyonlar canlı yayında Amerika'nın büyük paniğini ve çaresizliğini
duyuruyor.
Washington'dan kalkan bir uçağın kaybolduğu, Pitsburgh yakınlarında
bir uçağın daha düştüğü duyuruluyor. Dışişleri Bakanlığı önünde bir
kamyonun patladığını, dünyanın en büyük askeri gücünün merkezi sayılan
Pentagon'un da saldırıya uğradığını hayretler içinde öğreniyoruz.
CNN duyuruyor: Amerikan Başkanı nerede, kimse bilmiyor. Büyük bir
ihtimalle o sırada dünyanın efsane polis örgütleri CIA'nın, FBI'nın
başkanları, dünyaya nizamet veren Dışişleri yetkilileriyle, Münih'te
otomobil tamirhanesindeki Ekrem usta gibi Amerikan Başkanı da gizli bir
yerde televizyon seyrediyordu.
Bu saldırı, bütün dünyanın gözünde Amerikan yönetiminin prestijine
yapılmış en büyük saldırıdır. 11 Eylül sadece Amerikan tarihi için
değil, öyle görünüyor ki, dünya tarihi için önemli bir gün olarak
anılacaktır.
Amerikan prestiji büyük bir yara almıştır. Tanrı'nın iradesiyle eşit
tutulan, yeryüzünün her tarafında gücü olduğu varsayılan CIA efsanesi
bitmiştir. Bir gün boyu kendi semalarında, sınırları
içindeki bütün şehirlerin caddelerinde olacakları eli kolu bağlı
televizyon izleyicileri gibi bekleyen bir yönetim, tarihinin en büyük
yarasını almıştır.
Belki ilahi tecelli denebilecek bir benzerlikle, Körfez Savaşı'nda
Amerikan gücünü ve prestijini canlı savaş yayınıyla sağlamlaştıran CNN,
mecbur kalarak, sadece muhteşem gökdelenlerin değil, Amerikan
prestijinin de yıkılışını an an dünyaya gösterdi.
İmajlar bir günde kazanılmaz. Ama bir günde kaybedilebilir. İmaj, güçten daha önemlidir. Daha büyük güçtür.
Bu olay, giderek dünyadaki dengelere yansıyacaktır. Yakın zamanda
prestij, yarasını tedavi etmek isteyen Amerika, söylendiği gibi bir
savaşa gidebilir. Böylelikle dünyanın her bölgesinde geçmiş on yılın
defterleri de yeniden açılabilir. Dünyayı sancılı, sıkıntılı bir gelecek
bekliyor.
İşin bir başka yanı daha var. Terörizmin henüz adresi belli olmadı.
Tahminler Usame bin Ladin üzerinde yoğunlaşıyor. O her kimse bir gün
anlaşılacak. Ancak kâğıt üzerinde bu kadar hayali, imkânsız görünen bir
işe, böylesine bir düzenle, böylesine bir gizlilikle nasıl
gerçekleştirilebiliyor?
Bunun bir cevabı var: İnanmak. Neye olursa olsun, kesin ve katı bir
bağlılık. İnsan, ölümü göze aldıktan sonra dünyanın en büyük silahı
haline geliyor.
Nuriye Akman, ölüm orucundaki bir karıkocayla konuşmasından öyle bir
hüküm çıkardığını yazdı: "İnanmak en büyük güç ve en büyük tehlike."
Saldırıları gerçekleştirenler, önce ölmeye karar veriyorlar. İçinde
bulundukları uçakta kimlerin, hangi masum insanların olduğu onları
ilgilendirmiyor. Yıktıkları gökdelenlerin içinde suçsuz, zavallı
yüzlerce insanın hayatına son verme haklarının olup olmadığını da
düşünmüyorlar.
Amerikan prestijini, bir günde yaralayan gerçekte inançtır. Terörizm de bu inancın bir aracıdır.
Yapmak için işe yarayıp yaramadığı tartışılır. Ancak yıkmak için
inançtan daha büyük bir güç olmadığına karar verdim. Bu inancın içinde
ne olduğu da o kadar önemli değil. Lenin, Hitler, Spartaküs... Hepsinin
kafasında vazgeçmedikleri dogmalar vardı. Kesin inançlılardı. Ve
istediklerini, o dogmalara hayatları pahasına bağlılıklarıyla yıktılar.
İstediği yıkmak olanlar, ölmeyi göze alacak kadar inançlarına bağlı olacak.