_AKŞAM | PAZAR | 15 KASIM 2009, PAZAR
Tereciye tere satiyor!
_TRT TÜRK'te her hafta 'Dönmeyenler' adıyla yayınlanan program,
yurtdışına gidip dönmeyenlerin, başarı, hüzün ve özlem dolu hikayelerini
anlatıyor.
Programı hazırlayan Mehmet Taşdiken, bu haftadan itibaren her pazar, gezdiği, gördüğü yerleri, tanıştığı hayatını değiştirmiş Türkler'i AKŞAM Pazar için kaleme alacak. Taşdiken'in ilk konuğu, tangoyla tanıştıktan sonra Arjantin'e yerleşen ve Arjantinliler'e tango dersleri veren Pelin Ercan. Adı Pelin Ercan. Ankaralı. İyi bir öğrenim görmüş; Bilkent Üniversitesi'nde grafik sanatları okumuş. Sonra master için New York'a gitmiş. Tangoyla da orada okurken tanışmış. Tangoyu, tangonun anavatanı Arjantin'de öğrenmek üzere birkaç kez Buenos Aires'a gitmiş. Hani kanına işlemek derler ya, geçen zamanla tango onun için bir yaşam biçimi haline gelmiş. Arjantin'e yerleşme hikayesini Pelin Ercan'ın ağzından dinleyelim: 'Buraya geleli yaklaşık iki buçuk sene oldu. Aslında Buenos Aires'e ilk gelişim değildi bu, beşinci gelişimdi ve yine kalma niyetiyle gelmemiştim. Birazcık turistik amaçlı ve yine bir tango gezisi için gelmiştim. Bu gezi hayatımı değiştirdi aslında... 2000 yılında New York'ta master'ımı bitirmiştim ve bir sene orada çalışma iznim vardı. Dolayısıyla bir yandan çalışırken bir yandan da yeni bir aktiviteyle tanışayım diye tango kursuna gitmeye başladım. Bu, benim için bir hobi olmaktan bir anda çıktı ve hayat tarzı oldu. Bir sene New York'ta dans ettim. Daha sonra Türkiye'ye, Ankara'ya döndüm. Ankara'da ilk gittiğim kursta bana 'Bizimle asistan olarak çalışmak ister misin?' diye sordular. Tango Türk adlı okulda, asistanlık yapmaya sonra da ders vermeye başladım. Bu sırada Bilkent'te öğretim görevlisi olarak çalışıyordum, orada da öğrencilere tango dersi vermeye başladım, milongalar organize ettim. Milonga, insanların bir kulüpte, geceleri tango yapabilecekleri ortamlara deniyor. 2003'te bir tango festivali için Buenes Airos'a geldim iki haftalığına. 2005'ten 2006'ya kadar Arjantin ile Ankara arasında mekik dokudum. 2006 sonuydu sanırım, o sırada da Bilkent'ten bir seneliğine ücretsiz izin almıştım. Esas amacım New York'a yerleşmek ve orada iş arayıp bir hayat kurmaktı. 'Madem bir senelik iznim var, gidip Buenos Aires'te biraz tango yapayım diye düşünerek yola çıktım. Buraya geldim ve kaldım. Burası bana o kadar evim gibi geldi ki Amerika'ya gitmek, New York ki o kadar çok severek yaşadığım bir şehir, çok ikinci planda kaldı benim için. Burası artık benim hayatım, herhalde ömrümü burada geçiririm diye düşünüyorum ama tabii her an insanın hayatında her türlü değişiklik olabiliyor.'
HAYATI GÜNÜBİRLİK YAŞIYOR
Dansı, tangoyu, bir yaşam modeli, yaşam amacı haline getirmiş ve artık bu kararla Buenos Aires'e yerleşmiş Pelin Ercan. Ankara'da inşaat mühendisi olarak çalışan babası, bu çizgi dışı duruma önceleri karşı çıkmış, ancak kızının kararlı duruşu karşısında artık sesini çıkaramıyormuş. Hatta Pelin, başkalarının alıştığı yaşamın kural ve ölçülerini hiçe sayarak, kendi yaşamının ölçülerini kendisi koymuş. Şimdi tereciye tere satmak gibi, tangonun doğduğu ve yaşadığı yer olan Arjantin'de, Arjantinlilere tango öğretiyor. Buenos Aires'teki onlarca sokak ve caddeden oluşan dünyanın en büyük açık pazarlarından biri olan La Coreta Pazarı'na yakın bir yerde evi var. Paraya yönelik amacı, projesi yok. Hayatı günübirlik yaşıyor.
GECESİ GÜNDÜZÜ TANGO
Pelin'in gecesi gündüzü tango... Tangoyla yatıyor, tangoyla kalkıyor, çünkü o, kendi mutluluğunu tango yapmakta bulmuş. Hayatını da kendini mutlu edecek şey üstüne kurmuş. Korkmadan, cesaretle... Naif ve sessiz bir kadın. Dışarıdan bakıldığında sıra dışı kararlar verecek bir görüntüsü yok. Ama demek içinde ne gizli volkanlar taşıyor! Pelin'den öğrendiğimiz şu: İnsan neyi istiyorsa, onu yapabilecek cesareti de daima bulabilir yüreğinde. Yeter ki istediğini yüreğinin ta derininden istesin.
EN DÜZENLİ ŞEHİR
Arjantin dünyanın öbür ucu... Güneyin en güneyinde bir ülke... Uçakla 16 saatten fazla. Git git bitmeyen uzak bir diyar. Mevsimleri farklı. Bizde ilkbaharken orada sonbahar. Rüzgarları farklı. Bizde kuzeyden soğuk gelirken orada güneyden geliyor.
Buenos Aires... Atlantik koyunda adı gibi bir şiir şehir... Dünyanın en büyük bulvarları burada, birbirini dik kesen yüzlerce cadde, muhteşem parklar, tarihi yapılar, heykeller... Yeryüzündeki en planlı, en düzgün kentlerden biri olan Buenos Aires, merkezde üç, çevresiyle birlikte 11 milyonun üstünde insan barındırıyor. Tango, burada La Boca'da limandan çıkan yabancılarla başlamış. Yoksulluktan, La Boca evlerinin her birinin duvarını ayrı renkte boyarlarmış... Nostalji yaşasın diye aynı geleneği sürdürüyor Buenos Aires...
BİR TÜRK VE BİR KORELİ TANGO YAPARSA...
'Tango okulunda hem grup dersleri hem de özel dersler veriyorum' diye anlatıyor Arjantin'deki yaşamını Pelin ve ekliyor: ' Tabii öğretmenlik, eğitmenlik benim bir parçam gibi oldu ki, ders alan herkes, özellikle benim eğitmenlik yanımı çok güçlü bulduklarını ve beğendiklerini söylüyorlar. Bu da çok güzel... Yani Arjantin tangosu bence sadece Arjantin'e özgü bir dans, bir olgu değil. Artık bu çok evrensel ve bütün dünyaya açık bir kavram oldu. Dolayısıyla Arjantin'e gelip de bir Türk olarak ders veriyor olmak çok coşku veriyor bana. Dans ettiğim yerde Türk olduğumu bilmiyorlar ve duyduklarında da inanamıyorlar. Bundan önce Koreli bir dans partnerim vardı ve birlikte gösteri yapıyorduk. İnsanlar gelip, bir Türk ve bir Koreli'nin Arjantin tangosunu yapmasını çok hayretle karşılıyorlardı ve bana 'Bir Arjantinli'den daha iyi dans ediyorsun, nasıl oluyor bu?' diye soranlar çok oldu.'
SAHİP OLAMADIĞIN HER ŞEYE DUYULAN ÖZLEM
'Tango benim için sadece bir dans değil de bir felsefe, bir kültür, bir geçmiş... Bütün bunları yansıtıyor aslında. Tangonun yapısında bir nostalji kavramı var ve bu nostaljiyi de şöyle tanımlıyor Arjantinliler: Bir özlem ama sadece geçmişe değil de, insanın sahip olamadığı bir şeye duyduğu özlem. İlginçliği ise neye sahip olmadığını da bilemiyor olması. Yani bir şeyin, ne olduğunu bilmediği bir şeyin eksikliğine duyulan sürekli bir özlem ve hüzün...'
YALNIZ VE ÖZGÜRÜM
Yalnız yaşıyorum; yalnız yaşamaya çok alıştım ve seviyorum bağımsız olmayı, yalnızlığı ama bir yandan da evimde misafir ağırlamayı da çok seviyorum. Bu biraz Türk geleneklerinden geliyor olabilir. Mesela burada bir arkadaşımın evine gittiğimde, hiçbir hazırlık yapmamış, beni eli boş bekliyor olabilir. Onlar öyle. Ama ben insanlar evime geldiğinde mutlaka, akşamüstü de olsa, çay, yanında poğaça, özellikle de kendim yaptığım bir şeyleri çıkarıyorum. Akşam yemeklerinde ise genelde Arjantin'in akşam yemekleri tek tip olur; et ve salata... Misafir geleceği zaman bile tek tip çıkar. Ben de, özellikle annemin misafir ağırlayışlarından alışmış olduğum için herhalde, tek çeşit yemek yapmam. Mutlaka salata yanında ayrıca patates salatası, piyaz, zeytinyağlı çıkarırım. Mutlaka masanın dolması gerekir bizde. Buradaki insanlar alışmadığı için onlar bunu hep çok özel karşılıyorlar ve dolayısıyla ben de seviyorum evimde ağırlamayı.
Pazartesileri bedava dans günü
Pelin Ercan, Arjantin'in en önemli ve ünlü üç kahramanından biri, hatta bir milli kahraman sayılan tango şarkıcısının yaşadığı yer olan Abasto'da tango öğretmenliği yapıyor. Değişik dans kulüplerinde programa çıkıyor. Tangonun ilk doğduğu yer olan La Boca'daki Caminito'da hiç para almadan pazartesileri gündüzden akşama kadar dans ediyor. Asıl şaşırtıcı olanı ise, Pelin'in grubu adına şapka tutup izleyenlerden para toplaması. 'Peki sıkılmıyor musun bunu yaparken?' diye soruyorum. 'Hayır' diyor; 'Bu bir yaşam modeli ve ben bu yaşamı seçtim. '
En keyifli yani gösteri kıyafetleri
Ben hep eskiden beri, giyinmeyi, değişik kıyafetler almayı çok severdim ve tangonun da en çok sevdiğim yanlarından biri, kıyafet. Gösteri kıyafetlerini seçmek, her gün farklı bir kıyafetle gösteriye çıkabiliyor olmak ve bu renk kombinasyonları, aksesuarlar... Dolayısıyla bu evin bütün bir kısmını dolap odası yaptım. Duvarların ölçülerine göre dolaplar kestirdim ve bütün burayı kıyafetlerime ayırdım.
Türkleri Arap zannediyorlar
Türklerle Arapları bir görüyorlar burada. Çünkü buraya ilk yerleşen göçmenler, Osmanlı'dan geliyor. Osmanlı kökeniyle geldikleri için, burada Türk olarak algılanmışlar. 'Babaannem Türk, dedem Türk' diyenler var. Genellikle bunlar Suriye, Lübnan kökenliler oluyor. Ben 'Türk'üm' deyince buraya yıllarca önce gelmiş Araplardan sanıyorlar. 'Türk'üm ama Türkiye'den Türk'üm ' demem gerekiyor. 'Türkiye'de mi doğdun yani?' diyorlar. Tabii benim için hoş bir şey. Demek ki İspanyolcayı hiç aksansız konuşuyorum ki yabancı olduğumu bile fark edemiyorlar. Genelde Türkiye ile bilgileri çok az ve yanlış.
MEHMET TAŞDİKEN
_
Programı hazırlayan Mehmet Taşdiken, bu haftadan itibaren her pazar, gezdiği, gördüğü yerleri, tanıştığı hayatını değiştirmiş Türkler'i AKŞAM Pazar için kaleme alacak. Taşdiken'in ilk konuğu, tangoyla tanıştıktan sonra Arjantin'e yerleşen ve Arjantinliler'e tango dersleri veren Pelin Ercan. Adı Pelin Ercan. Ankaralı. İyi bir öğrenim görmüş; Bilkent Üniversitesi'nde grafik sanatları okumuş. Sonra master için New York'a gitmiş. Tangoyla da orada okurken tanışmış. Tangoyu, tangonun anavatanı Arjantin'de öğrenmek üzere birkaç kez Buenos Aires'a gitmiş. Hani kanına işlemek derler ya, geçen zamanla tango onun için bir yaşam biçimi haline gelmiş. Arjantin'e yerleşme hikayesini Pelin Ercan'ın ağzından dinleyelim: 'Buraya geleli yaklaşık iki buçuk sene oldu. Aslında Buenos Aires'e ilk gelişim değildi bu, beşinci gelişimdi ve yine kalma niyetiyle gelmemiştim. Birazcık turistik amaçlı ve yine bir tango gezisi için gelmiştim. Bu gezi hayatımı değiştirdi aslında... 2000 yılında New York'ta master'ımı bitirmiştim ve bir sene orada çalışma iznim vardı. Dolayısıyla bir yandan çalışırken bir yandan da yeni bir aktiviteyle tanışayım diye tango kursuna gitmeye başladım. Bu, benim için bir hobi olmaktan bir anda çıktı ve hayat tarzı oldu. Bir sene New York'ta dans ettim. Daha sonra Türkiye'ye, Ankara'ya döndüm. Ankara'da ilk gittiğim kursta bana 'Bizimle asistan olarak çalışmak ister misin?' diye sordular. Tango Türk adlı okulda, asistanlık yapmaya sonra da ders vermeye başladım. Bu sırada Bilkent'te öğretim görevlisi olarak çalışıyordum, orada da öğrencilere tango dersi vermeye başladım, milongalar organize ettim. Milonga, insanların bir kulüpte, geceleri tango yapabilecekleri ortamlara deniyor. 2003'te bir tango festivali için Buenes Airos'a geldim iki haftalığına. 2005'ten 2006'ya kadar Arjantin ile Ankara arasında mekik dokudum. 2006 sonuydu sanırım, o sırada da Bilkent'ten bir seneliğine ücretsiz izin almıştım. Esas amacım New York'a yerleşmek ve orada iş arayıp bir hayat kurmaktı. 'Madem bir senelik iznim var, gidip Buenos Aires'te biraz tango yapayım diye düşünerek yola çıktım. Buraya geldim ve kaldım. Burası bana o kadar evim gibi geldi ki Amerika'ya gitmek, New York ki o kadar çok severek yaşadığım bir şehir, çok ikinci planda kaldı benim için. Burası artık benim hayatım, herhalde ömrümü burada geçiririm diye düşünüyorum ama tabii her an insanın hayatında her türlü değişiklik olabiliyor.'
HAYATI GÜNÜBİRLİK YAŞIYOR
Dansı, tangoyu, bir yaşam modeli, yaşam amacı haline getirmiş ve artık bu kararla Buenos Aires'e yerleşmiş Pelin Ercan. Ankara'da inşaat mühendisi olarak çalışan babası, bu çizgi dışı duruma önceleri karşı çıkmış, ancak kızının kararlı duruşu karşısında artık sesini çıkaramıyormuş. Hatta Pelin, başkalarının alıştığı yaşamın kural ve ölçülerini hiçe sayarak, kendi yaşamının ölçülerini kendisi koymuş. Şimdi tereciye tere satmak gibi, tangonun doğduğu ve yaşadığı yer olan Arjantin'de, Arjantinlilere tango öğretiyor. Buenos Aires'teki onlarca sokak ve caddeden oluşan dünyanın en büyük açık pazarlarından biri olan La Coreta Pazarı'na yakın bir yerde evi var. Paraya yönelik amacı, projesi yok. Hayatı günübirlik yaşıyor.
GECESİ GÜNDÜZÜ TANGO
Pelin'in gecesi gündüzü tango... Tangoyla yatıyor, tangoyla kalkıyor, çünkü o, kendi mutluluğunu tango yapmakta bulmuş. Hayatını da kendini mutlu edecek şey üstüne kurmuş. Korkmadan, cesaretle... Naif ve sessiz bir kadın. Dışarıdan bakıldığında sıra dışı kararlar verecek bir görüntüsü yok. Ama demek içinde ne gizli volkanlar taşıyor! Pelin'den öğrendiğimiz şu: İnsan neyi istiyorsa, onu yapabilecek cesareti de daima bulabilir yüreğinde. Yeter ki istediğini yüreğinin ta derininden istesin.
EN DÜZENLİ ŞEHİR
Arjantin dünyanın öbür ucu... Güneyin en güneyinde bir ülke... Uçakla 16 saatten fazla. Git git bitmeyen uzak bir diyar. Mevsimleri farklı. Bizde ilkbaharken orada sonbahar. Rüzgarları farklı. Bizde kuzeyden soğuk gelirken orada güneyden geliyor.
Buenos Aires... Atlantik koyunda adı gibi bir şiir şehir... Dünyanın en büyük bulvarları burada, birbirini dik kesen yüzlerce cadde, muhteşem parklar, tarihi yapılar, heykeller... Yeryüzündeki en planlı, en düzgün kentlerden biri olan Buenos Aires, merkezde üç, çevresiyle birlikte 11 milyonun üstünde insan barındırıyor. Tango, burada La Boca'da limandan çıkan yabancılarla başlamış. Yoksulluktan, La Boca evlerinin her birinin duvarını ayrı renkte boyarlarmış... Nostalji yaşasın diye aynı geleneği sürdürüyor Buenos Aires...
BİR TÜRK VE BİR KORELİ TANGO YAPARSA...
'Tango okulunda hem grup dersleri hem de özel dersler veriyorum' diye anlatıyor Arjantin'deki yaşamını Pelin ve ekliyor: ' Tabii öğretmenlik, eğitmenlik benim bir parçam gibi oldu ki, ders alan herkes, özellikle benim eğitmenlik yanımı çok güçlü bulduklarını ve beğendiklerini söylüyorlar. Bu da çok güzel... Yani Arjantin tangosu bence sadece Arjantin'e özgü bir dans, bir olgu değil. Artık bu çok evrensel ve bütün dünyaya açık bir kavram oldu. Dolayısıyla Arjantin'e gelip de bir Türk olarak ders veriyor olmak çok coşku veriyor bana. Dans ettiğim yerde Türk olduğumu bilmiyorlar ve duyduklarında da inanamıyorlar. Bundan önce Koreli bir dans partnerim vardı ve birlikte gösteri yapıyorduk. İnsanlar gelip, bir Türk ve bir Koreli'nin Arjantin tangosunu yapmasını çok hayretle karşılıyorlardı ve bana 'Bir Arjantinli'den daha iyi dans ediyorsun, nasıl oluyor bu?' diye soranlar çok oldu.'
SAHİP OLAMADIĞIN HER ŞEYE DUYULAN ÖZLEM
'Tango benim için sadece bir dans değil de bir felsefe, bir kültür, bir geçmiş... Bütün bunları yansıtıyor aslında. Tangonun yapısında bir nostalji kavramı var ve bu nostaljiyi de şöyle tanımlıyor Arjantinliler: Bir özlem ama sadece geçmişe değil de, insanın sahip olamadığı bir şeye duyduğu özlem. İlginçliği ise neye sahip olmadığını da bilemiyor olması. Yani bir şeyin, ne olduğunu bilmediği bir şeyin eksikliğine duyulan sürekli bir özlem ve hüzün...'
YALNIZ VE ÖZGÜRÜM
Yalnız yaşıyorum; yalnız yaşamaya çok alıştım ve seviyorum bağımsız olmayı, yalnızlığı ama bir yandan da evimde misafir ağırlamayı da çok seviyorum. Bu biraz Türk geleneklerinden geliyor olabilir. Mesela burada bir arkadaşımın evine gittiğimde, hiçbir hazırlık yapmamış, beni eli boş bekliyor olabilir. Onlar öyle. Ama ben insanlar evime geldiğinde mutlaka, akşamüstü de olsa, çay, yanında poğaça, özellikle de kendim yaptığım bir şeyleri çıkarıyorum. Akşam yemeklerinde ise genelde Arjantin'in akşam yemekleri tek tip olur; et ve salata... Misafir geleceği zaman bile tek tip çıkar. Ben de, özellikle annemin misafir ağırlayışlarından alışmış olduğum için herhalde, tek çeşit yemek yapmam. Mutlaka salata yanında ayrıca patates salatası, piyaz, zeytinyağlı çıkarırım. Mutlaka masanın dolması gerekir bizde. Buradaki insanlar alışmadığı için onlar bunu hep çok özel karşılıyorlar ve dolayısıyla ben de seviyorum evimde ağırlamayı.
Pazartesileri bedava dans günü
Pelin Ercan, Arjantin'in en önemli ve ünlü üç kahramanından biri, hatta bir milli kahraman sayılan tango şarkıcısının yaşadığı yer olan Abasto'da tango öğretmenliği yapıyor. Değişik dans kulüplerinde programa çıkıyor. Tangonun ilk doğduğu yer olan La Boca'daki Caminito'da hiç para almadan pazartesileri gündüzden akşama kadar dans ediyor. Asıl şaşırtıcı olanı ise, Pelin'in grubu adına şapka tutup izleyenlerden para toplaması. 'Peki sıkılmıyor musun bunu yaparken?' diye soruyorum. 'Hayır' diyor; 'Bu bir yaşam modeli ve ben bu yaşamı seçtim. '
En keyifli yani gösteri kıyafetleri
Ben hep eskiden beri, giyinmeyi, değişik kıyafetler almayı çok severdim ve tangonun da en çok sevdiğim yanlarından biri, kıyafet. Gösteri kıyafetlerini seçmek, her gün farklı bir kıyafetle gösteriye çıkabiliyor olmak ve bu renk kombinasyonları, aksesuarlar... Dolayısıyla bu evin bütün bir kısmını dolap odası yaptım. Duvarların ölçülerine göre dolaplar kestirdim ve bütün burayı kıyafetlerime ayırdım.
Türkleri Arap zannediyorlar
Türklerle Arapları bir görüyorlar burada. Çünkü buraya ilk yerleşen göçmenler, Osmanlı'dan geliyor. Osmanlı kökeniyle geldikleri için, burada Türk olarak algılanmışlar. 'Babaannem Türk, dedem Türk' diyenler var. Genellikle bunlar Suriye, Lübnan kökenliler oluyor. Ben 'Türk'üm' deyince buraya yıllarca önce gelmiş Araplardan sanıyorlar. 'Türk'üm ama Türkiye'den Türk'üm ' demem gerekiyor. 'Türkiye'de mi doğdun yani?' diyorlar. Tabii benim için hoş bir şey. Demek ki İspanyolcayı hiç aksansız konuşuyorum ki yabancı olduğumu bile fark edemiyorlar. Genelde Türkiye ile bilgileri çok az ve yanlış.
MEHMET TAŞDİKEN
_